80 Yıllık Bir Ömür-Muzaffer Altıntaş

Özel Haber 26.12.2019 - 14:14, Güncelleme: 01.12.2021 - 19:23 3309+ kez okundu.
 

80 Yıllık Bir Ömür-Muzaffer Altıntaş

Gebze’nin yaşayan çok önemli değeri ve Gebze’ye ilkleri getiren isim olan hayırsever iş adamı Muzaffer Altıntaş’la dünü, bugünü ve yarını konuştuk. Sayın Altıntaş’ın yorgancılıktan bugüne uzanan hayat hikayesini bizzat kendisinden dinledik.. Keyifli röportajımız sizleri bekliyor..
O Gebzelilerin çok yakından tanıdığı hayırsever bir isim. Gebze’nin en önemli yaşayan değerinden, Muzaffer Altıntaş’tan bahsediyoruz. Tam 80 yaşında. Bir asra yaklaşan ömre neler sığdırmamış ki?   Küçük yaşlarda yorgancılıkla başlayan meslek hayatı nakliyecilik, taksicilik, otobüsçülükle devam etmiş ve birçok meslekte alın teri dökmüş Muzaffer Altıntaş.   Aslen Trabzon Maçkalı olan Altıntaş, ilk olarak 1954 yılında İstanbul’a gelir. O dönemlerde 14-15 yaşlarındayken bir yorgancı ustasının yanında çırak olarak işe başlar. 1956 yılında geldiği Gebze’ye ise sonraki yıllarda nice ilkler kazandırmış. Dolu dolu bir ticaret hayatı ve iyiliklere atılmış yüzlerce imzası var geriye dönüp baktığınızda. 8 yaşında başlayan çalışma hayatına bugün hala aynı heyecan ve kararlılıkla devam ediyor.   Kendisine ait o tarih kokan, o maziye dair birçok hatıraların hala an be an canlı olarak insana dokunduğu mütevazı ofisinde kendisiyle bir saati aşkın hasbihal ettik. Neler konuşmadık ki? Siyasetten ekonomiye, tarihten ticarete kadar her daldan bize birer yaşanmışlıklar ve nasihatler aktardı.     İşte Muzaffer Altıntaş’ın ibretler ve dersler çıkartılacağı o hayat hikayesi..   “38 KİLOYDUM, 43 KİLO YÜK TAŞIYORDUM”   Efendim hayat serüveninizden bahseder misiniz biraz?   Yıl 1949. Maçka’nın dağlarında, köyde yazın o yetkili insanlar ormanda odun yaparlar, kışın da iş yok ya o donmuş karın üstünde giderdik ve karın altındaki odunları yüklenirdik, o yarma odunları taşırdık. Balta ile kesilirdi. Sonra onları sepete doldururduk. 38 kiloydum. 43 kilo yük taşıyordum. Maçka’ya devlet dairesi vardı o zamanlar. Satardık yüz paraya oğlum. Çok enteresan bir durum. Ben kendi kendime hayret ediyorum. Odunları teslim alan kişinin adı Mahmut’tu. Babama dedi ki, “Hey Osman!” dedi, “Bu çocuğu yolda mı buldun?” Ama bana yüklemezlerdi. Ben yüklenirdim iki üç kuru fazla alayım diye. Ne kadar yol giderdik yavrum biliyor musun? Buradan çarşıdan Eskihisar’a kadar. Böyle hayata atıldık, çalıştık, büyüdük. 8 yaşından beri çalışır mı insan? Çalışıyorum. Bizim zamanımızda Türkiye’de bir çalkalanma vardı. Osmanlı Devleti yıkıldı. Sonlarına biz kavuştuk. Memlekette pantolon, gömlek yok. Afedersin şort gibi elbise giyerdik. Sadece o. O şekilde gördüm o hayatı.       “7 GÜN 7 GECE, GEMİYLE İSTANBUL’A GELDİM”   Köyden kente gelmeniz nasıl oldu?   Dedim ben İstanbul’a gideceğim.  Rahmetli babalık diyeyim ben ona öz babam değildi. Beni göndermeye razı değildi. İneklerin peşinde yardımcı olacağım diye razı gelmiyordu. Ben dedim gideceğim, kaçacağım. Bağırıyorum, ağlıyorum, yalvarıyorum. O arada kışın hayvanlar doğruyor ya, bir tane buzağıyı ben baktım. Bunu kesmeyeceğim, bakacağım. Onu satıp İstanbul’a gideceğim. Böyle niyet aldım. Daha sonra o hayvanı 7,5 liraya sattım. Bahara doğru gurbete gidiyorlar İstanbul’a. 2,5 lirasını babalığa verdim. 375 kuruşa da gemiyle 7 gün 7 gece de gemiyle İstanbul’a geldim. Nerede peki? Güvertede. Yani o açık alanda. Hatta asker vardı. Onun da parası yoktu. -İşte o zamandan beri bu bereket Cenab-ı Hak tarafından nasip oldu- İkimize bir bilet verdiler. Hiç unutmam. İkimize de yarım bilet. Ondan sonra geminin üstünde bir muşamba var. Soğuktan altına giriyorum. (Duygulanıyor, ağlıyor)   Sonra Karaköy’den Ortaköy’e yürüyerek gittik. Tramvay’da 7,5 kuruş. O kadar yolu yürüyerek gittim. Şu an yaşayan gençlere hitap ediyorum. Bunu gençler duysunlar. Eski insanların ne şekilde mücadele ettiklerini anlasınlar. Hayat, yiyip içip gezmek değildir. Baba parası yemek değildir. Ben Ortaköy’de on bir buçuk ay -Allah nur içinde yatırsın ustamı- dükkânda yattım kalktım ve yorgancılık mesleğimi öğrendim. Akşam 9 dedin mi yatakta olurdum. Ustam kızağa çekti beni. Neden? Gece sokaklarda orda burada gezip tozma, serseri olma. Derken, hamallık yapıyordum bir bakıma. Yaptığımız yorganları sırtımda götürüyorum. 20 kg geliyordu. Omuzumda zor taşıyordum. 10 kuruş 15 kuruş bahşiş verirlerdi.  75 kuruşa aldığım kumbaraya atıyordum paraları. Unutamam onları. Ustam cumartesi, pazar bir lira harçlık verirdi bana. Cumartesi akşam, pazar sabah, pazar öğle, pazar akşam, pazartesi sabah bir liralar. Onun da 75 kuruşunu yerdim, peynir ekmek. 25 kuruşunu da getirir kumbaraya atardım.   “OĞLUMUN ELİNE HİÇ PARA VERMEDİM!”   Gençler bunlardan ibret alsın. Babaları şimdi veriyor. “Oğlum kaç para lazım?”, “10 lira lazım, 20 lira versen yeter!” Baba nasıl kazanıyor, baba parayı verirken hesabını alacak. Nasıl alacak? Nerden alacak? Ne yedin bugün? Ne aldın bugün? Sigaraya mı verdi? Esrara, kumara mı verdi? Rakı, içkiye mi verdi? Bugünkü nesil çok kötü bir nesil. Şimdi ben de de var torunlar. Görüyorum. Ben de çocuk yetiştirdim. 3 oğlan 1 kız. Ben oğlumun eline hiç para vermedim. Neye ihtiyacı varsa kominden -evde tarihi bir komidin vardı- üzerine koyardım parayı. Git oğlum al oradan ne kadar istersen derdim. Bir bakardım ki çok alıyor. Ne yapacaksın oğlum derdim? Sonra belli bir süre sonra artık ne kadar ihtiyacı varsa, tembih ederdim o kadar al diye. Şimdi bir çocuğa bile 50 lira veren var. Ne yapıyorsun diyen var mı buna muhterem kardeşim? Memleketin çivisi buradan çıkmıştır.     “İNTİHAR ETMEYE KALKTIM!”   Bak ben 13 yaşında anasız babasız İstanbul’a geldim. Anasız babasız hayat kazandım, para kazandım. Ben hayatımı buraya kadar -Allah bana yardımcı olanları nur içinde yatırsın- Ustam o kadar aksi bir ustaydı ki, intihar etmeye kalktım! O Ortaköy Camii’nin merdivenleri durur hala. Televizyonda gördüğüm zaman ağlamak gelir içimden. Yanlış yaptığım zaman döverdi tabii. Tabii dövecek. Okul dediğin zaman bir ana baba, iki okul, üç zanaat. Ben öyle adam oldum. Zanaatkarım. Ticarete atıldım. Her şeyi de yaptım. Başarılı yaptım. Ama onun sayesinde yaptım. Sana desem al şu yorganı dik bakayım. Dikebilir misin? Getir bugünkü bakanları, en yüksek adamları. Diksin bakalım. Zanaat, zanaat. Okumak ayrı bir mevzu zanaat ayrı bir mevzu. 80 yaşındayım. 80 yaşına kadar neler yaptım? Bilerek kimsenin hakkını yemedim. Temiz çalıştım. Bizim yorgancılıkta, ufak bir anımı anlatayım yavrum. Yorgancılıkta çok hırsızlık olur.   Nasıl oluyor peki bu hırsızlık?   Şimdi kâğıt üzerinde proje vardır. O projeye göre dikeriz biz onu. İçine 3 kg pamuk koyacağımıza 2.5 kg pamuk koyarız. Bu birincisi. Dikişinde hilelik yaparız, iki. Yanlış olur. Onu anlamaz müşteri, üç. Birinci bambu koyulacağına ikinci bambu koyulur, dört. Hileleri var. Bilerek hilelik yapmış değilim. Bilmeyerekten olduysa Allah affetsin oğlum. Şimdi bir ustam vardı. İki ortaklar. Kantar 250 gr noksan tartıyor. Ustam sordu: Ne kadar tartıyorsun? Dedim, 10 kg usta. E dedi, “Bu 10 kilo 250 gram.” Dedim, 250 gr tantar eksik tartıyor ya! Siz demediniz mi bu 250 gram eksik tartıyor diye. O zaman 14 yaşında falanım. “Sana mı kalmış eşşoğlu” diyerek iki tokat vurdu bana. Böyle hiç gözünden ateş çıktığını bilir misin oğlum? Gözlerimden ateş fırladı. Köşede ağlaya ağlaya çok üzüldüm. O adamcağız yorgancı dükkanında öldü. 3 gün de dükkânda kaldı. Benim o günkü durumumda arabalarımı satsam servetini satın alırdım. Dükkânı da babasından kalmıştı ona. İbret ibret!   Sokaklarda görüyorsunuz. Siz gazetecisiniz oğlum. Tüm Türkiye’ye sesleniyorum. Sokaklarda öpüşüyorlar. Kızlar ağlaya ağlaya geçiyorlar. Utanmasam, “Kızım neden ağlıyorsun, bir derdin mi var?” diye soracağım ona. Ama korkuyorsun da çekiniyorsun da, birileri bir şey diyecek, yanlış anlayacak diye! Benim en büyük duam şu yavrum: Çalışan iyi adamdır. Çalışmayan, onun bunun malını hesap eder. Zengini istemez. Zenginden hep ver yiyeyim, ver yiyeyim. Gelir sana. Kaç kişi geliyor bana günde. Kurban olduğum Allah hiç eksiltmiyor. Elimden geldiği kadar kırmıyorum, elimden geldiği kadar veriyorum. Gönlünü yapıyorum. Gönderiyorum. Çalışan adam fakir değildir.   Ne zaman Gebze’ye adım attınız?   Ben Gebze’ye 1956’da geldim. Üç malzemeden ileri gelen bir şey. Yay, yüzük, iğne. Bütün sermayem buydu. Buraya kadar geldim. Bugünkü durumda kalbur üstüne çıkmışım. Allah, Cenab-ı Rabbim beni yanına alır. Nerede eski bir kap var, nerede eski şey var; toparlıyorum. Gençler bayılıyor buraya. Burayı da müze şekline koyuyorum. İbret alın diyorum. Babamdan, dedemden kalan eşyalarım var.  Dedemden bir tek sofra kaldı. Anamdan bakraç, kayınpederimden saat.     “BEN İŞ ADAMI DEĞİL, AMELEYİM!”   İsraf yapmayacaksın. Yiyeceğin kadar alacaksın. Tüm anne babalara sesleniyorum. Yiyeceği kadar masasının üstüne koysun ve onu yesin. Evinde bereket olmaz. Yollarda izlerde yiye yiye gidiyorlar. Biz büyüklerimizden böyle bir şey görmedik. Ama şimdi görüyorsunuz. Bunlar neden ileri geliyor? Çocuğunu alıp da güzel güzel yetiştiremediği için, vurgunlar boşanmalar, hırsızlıklar hep bunlardan ileri geliyor. Üniversite oku, ne okursan oku; benim için adam ol adam. Ben yanlışlığı, müsrifliği, hırsızlığı seven ve hak etmediği paraya alana düşmanım. Hak ettin mi alacaksın. Al. Onun için yavrum sizden ricam, siz bana geldiniz, iş adamı değilim ben ameleyim. Amele en büyük adamdır.   Çoban en büyük adamdır. Batman Valisi burada kaymakamdı. Muhterem, çalışan bir adam. Sayın Cumhurbaşkanımız onu Batman Valisi yaptı. Bir de rektörümüz vardı. Geçtiğimiz pazar günü onlar İstanbul’a geldi. Batman’ın yiyeceklerini, kültürünü tanıttılar. Beni davet ettiler oraya. İki oğlumla beraber gittik. Gebze’den kaç kişiyi davet etti? Mutluluk duydum. Ben devletime, milletime yardımcı olurum. Faydalı bir vatandaşım. Fakat faydalıların kıymetini bilsinler. Bir serseri ile bir iş adamı bir olabilir mi? Çalışan adamın uçan kuşa bile faydası vardır. Ağaç diker kuşlar gelir ondan faydalanır. 67 yıllık ticaret hayatımda ekonomi, ekonomi, ekonomi. Ben şuradan dışarı çıksam lambayı söndürürüm. İşçilerime devamlı söylerim. Su ve elektriğe düşmanım. İhtiyacın kadar açacaksın, kullanacaksın.   “25 LİRALIK PANTOLON GİYİYORUM”   Gençlere ve şu anki mevcut idarecilere ne gibi tavsiyeleriniz var?   İlk tavsiye ekonomi. Gençler şimdi yatak beğenmez, ev beğenmez, araba beğenmez. Şu olacak bu olacak. Bakın bir şey söyleyeyim. Kimse kızmasın bana. Ben 25 liralık pantolon giyiyorum. 50 liralık ceket giyiyorum. Ne olacak? Marka olacak? Marka hastasıyız. Ne olacak? Lüks olacak. Lüks olmak Müslümana yakışmaz bir kere. Temiz olacak, yamalı olacak.   Adam asgari ücretle çalışıyor. Çocuğun elinde 5 bin liralık telefon var. Böyle bir şey olabilir mi? Yanlış.     Büyüklerimiz, o ondandır; bu bundandır dememeli. Allah’ın yolundan gitmeli. Allah’ın kanunlarına, devletin kanunlarına saygılı olalım. İnsanları sevelim, yanlışları düzelttirelim. Biz büyüklerin önüne geçemezdik. Şimdi 8-10 yaşındaki çocukların elinde sigara. Şurada bir okul var. Gidelim bakalım, sigara yuvası orası. Sen nasıl öğretmesin, nasıl anasın, nasıl babasın? Gençlere yazık günah. İlk önce ana baba sahip çıkacak evladına sonra devlet. Ahlak tamamen bozuldu. Avrupa’nın ahlakını aldık. İnsanlığımız ve Müslümanlığımız tamamen zayıflıyor. Desinlere hacca gidiyorlar, namaz kılıyorlar. Benim bütün niyetlerim, iyi olmak. Bir, Allah’ın dediğini yap. İki, peygamberin dediğini yap. Kadınlar da biraz kendilerini toparlasın. Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini yapsın. Benim ailem. Allah nur içinde yatırsın. Her gün dua ederim. Ona da okul yaptırdım. Ana okulu. Neden? Bana böyle çocukları verdiğinden. Kayınvalidem 28 yıl benimle beraber yaşadı. Erkek oğlu yoktu. Kendi elimle toprağa koydum. Ben böyle bir insan olmuşum. Allah daha iyilerini nasip etsin.   “Şimdi bugünkü idarecilere yine söylüyorum. Meslek, meslek, meslek gençlere! Ben 55 kişi çalıştırıyorum şu anda. Bindiğim araba 30 bin liralık araba. Ben de o arkadaşlarım gibi kahvede oyun oynasaydım, yeseydim içseydim olmazdı. Ben de Allah’tan başka kimse yoktu. Ben sizlerle görüşemezdim. Sayın valim olsun, savcım olsun, kaymakamım olsun hepsi beni el üstünde tutuyor. Ne için tutuyorlar? Demek ki Allah’ın huzurunda iyiyim, kulun huzurunda da iyiyim yani. O yüzden çalışmak, çalışmak, çalışmak. Bugün kaç para kazandım? Bazı arkadaşlarım var. Ya bugün kazandım 100 lira. 99’unu yedim.”
Gebze’nin yaşayan çok önemli değeri ve Gebze’ye ilkleri getiren isim olan hayırsever iş adamı Muzaffer Altıntaş’la dünü, bugünü ve yarını konuştuk. Sayın Altıntaş’ın yorgancılıktan bugüne uzanan hayat hikayesini bizzat kendisinden dinledik.. Keyifli röportajımız sizleri bekliyor..

O Gebzelilerin çok yakından tanıdığı hayırsever bir isim. Gebze’nin en önemli yaşayan değerinden, Muzaffer Altıntaş’tan bahsediyoruz. Tam 80 yaşında. Bir asra yaklaşan ömre neler sığdırmamış ki?

 

Küçük yaşlarda yorgancılıkla başlayan meslek hayatı nakliyecilik, taksicilik, otobüsçülükle devam etmiş ve birçok meslekte alın teri dökmüş Muzaffer Altıntaş.

 

Aslen Trabzon Maçkalı olan Altıntaş, ilk olarak 1954 yılında İstanbul’a gelir. O dönemlerde 14-15 yaşlarındayken bir yorgancı ustasının yanında çırak olarak işe başlar. 1956 yılında geldiği Gebze’ye ise sonraki yıllarda nice ilkler kazandırmış. Dolu dolu bir ticaret hayatı ve iyiliklere atılmış yüzlerce imzası var geriye dönüp baktığınızda. 8 yaşında başlayan çalışma hayatına bugün hala aynı heyecan ve kararlılıkla devam ediyor.

 

Kendisine ait o tarih kokan, o maziye dair birçok hatıraların hala an be an canlı olarak insana dokunduğu mütevazı ofisinde kendisiyle bir saati aşkın hasbihal ettik. Neler konuşmadık ki? Siyasetten ekonomiye, tarihten ticarete kadar her daldan bize birer yaşanmışlıklar ve nasihatler aktardı.

 

 

İşte Muzaffer Altıntaş’ın ibretler ve dersler çıkartılacağı o hayat hikayesi..

 

“38 KİLOYDUM, 43 KİLO YÜK TAŞIYORDUM”

 

Efendim hayat serüveninizden bahseder misiniz biraz?

 

Yıl 1949. Maçka’nın dağlarında, köyde yazın o yetkili insanlar ormanda odun yaparlar, kışın da iş yok ya o donmuş karın üstünde giderdik ve karın altındaki odunları yüklenirdik, o yarma odunları taşırdık. Balta ile kesilirdi. Sonra onları sepete doldururduk. 38 kiloydum. 43 kilo yük taşıyordum. Maçka’ya devlet dairesi vardı o zamanlar. Satardık yüz paraya oğlum. Çok enteresan bir durum. Ben kendi kendime hayret ediyorum. Odunları teslim alan kişinin adı Mahmut’tu. Babama dedi ki, “Hey Osman!” dedi, “Bu çocuğu yolda mı buldun?” Ama bana yüklemezlerdi. Ben yüklenirdim iki üç kuru fazla alayım diye. Ne kadar yol giderdik yavrum biliyor musun? Buradan çarşıdan Eskihisar’a kadar. Böyle hayata atıldık, çalıştık, büyüdük. 8 yaşından beri çalışır mı insan? Çalışıyorum. Bizim zamanımızda Türkiye’de bir çalkalanma vardı. Osmanlı Devleti yıkıldı. Sonlarına biz kavuştuk. Memlekette pantolon, gömlek yok. Afedersin şort gibi elbise giyerdik. Sadece o. O şekilde gördüm o hayatı.

 

 

 

“7 GÜN 7 GECE, GEMİYLE İSTANBUL’A GELDİM”

 

Köyden kente gelmeniz nasıl oldu?

 

Dedim ben İstanbul’a gideceğim.  Rahmetli babalık diyeyim ben ona öz babam değildi. Beni göndermeye razı değildi. İneklerin peşinde yardımcı olacağım diye razı gelmiyordu. Ben dedim gideceğim, kaçacağım. Bağırıyorum, ağlıyorum, yalvarıyorum. O arada kışın hayvanlar doğruyor ya, bir tane buzağıyı ben baktım. Bunu kesmeyeceğim, bakacağım. Onu satıp İstanbul’a gideceğim. Böyle niyet aldım. Daha sonra o hayvanı 7,5 liraya sattım. Bahara doğru gurbete gidiyorlar İstanbul’a. 2,5 lirasını babalığa verdim. 375 kuruşa da gemiyle 7 gün 7 gece de gemiyle İstanbul’a geldim. Nerede peki? Güvertede. Yani o açık alanda. Hatta asker vardı. Onun da parası yoktu. -İşte o zamandan beri bu bereket Cenab-ı Hak tarafından nasip oldu- İkimize bir bilet verdiler. Hiç unutmam. İkimize de yarım bilet. Ondan sonra geminin üstünde bir muşamba var. Soğuktan altına giriyorum. (Duygulanıyor, ağlıyor)

 

Sonra Karaköy’den Ortaköy’e yürüyerek gittik. Tramvay’da 7,5 kuruş. O kadar yolu yürüyerek gittim. Şu an yaşayan gençlere hitap ediyorum. Bunu gençler duysunlar. Eski insanların ne şekilde mücadele ettiklerini anlasınlar. Hayat, yiyip içip gezmek değildir. Baba parası yemek değildir. Ben Ortaköy’de on bir buçuk ay -Allah nur içinde yatırsın ustamı- dükkânda yattım kalktım ve yorgancılık mesleğimi öğrendim. Akşam 9 dedin mi yatakta olurdum. Ustam kızağa çekti beni. Neden? Gece sokaklarda orda burada gezip tozma, serseri olma. Derken, hamallık yapıyordum bir bakıma. Yaptığımız yorganları sırtımda götürüyorum. 20 kg geliyordu. Omuzumda zor taşıyordum. 10 kuruş 15 kuruş bahşiş verirlerdi.  75 kuruşa aldığım kumbaraya atıyordum paraları. Unutamam onları. Ustam cumartesi, pazar bir lira harçlık verirdi bana. Cumartesi akşam, pazar sabah, pazar öğle, pazar akşam, pazartesi sabah bir liralar. Onun da 75 kuruşunu yerdim, peynir ekmek. 25 kuruşunu da getirir kumbaraya atardım.

 

“OĞLUMUN ELİNE HİÇ PARA VERMEDİM!”

 

Gençler bunlardan ibret alsın. Babaları şimdi veriyor. “Oğlum kaç para lazım?”, “10 lira lazım, 20 lira versen yeter!” Baba nasıl kazanıyor, baba parayı verirken hesabını alacak. Nasıl alacak? Nerden alacak? Ne yedin bugün? Ne aldın bugün? Sigaraya mı verdi? Esrara, kumara mı verdi? Rakı, içkiye mi verdi? Bugünkü nesil çok kötü bir nesil. Şimdi ben de de var torunlar. Görüyorum. Ben de çocuk yetiştirdim. 3 oğlan 1 kız. Ben oğlumun eline hiç para vermedim. Neye ihtiyacı varsa kominden -evde tarihi bir komidin vardı- üzerine koyardım parayı. Git oğlum al oradan ne kadar istersen derdim. Bir bakardım ki çok alıyor. Ne yapacaksın oğlum derdim? Sonra belli bir süre sonra artık ne kadar ihtiyacı varsa, tembih ederdim o kadar al diye. Şimdi bir çocuğa bile 50 lira veren var. Ne yapıyorsun diyen var mı buna muhterem kardeşim? Memleketin çivisi buradan çıkmıştır.

 

 

“İNTİHAR ETMEYE KALKTIM!”

 

Bak ben 13 yaşında anasız babasız İstanbul’a geldim. Anasız babasız hayat kazandım, para kazandım. Ben hayatımı buraya kadar -Allah bana yardımcı olanları nur içinde yatırsın- Ustam o kadar aksi bir ustaydı ki, intihar etmeye kalktım! O Ortaköy Camii’nin merdivenleri durur hala. Televizyonda gördüğüm zaman ağlamak gelir içimden. Yanlış yaptığım zaman döverdi tabii. Tabii dövecek. Okul dediğin zaman bir ana baba, iki okul, üç zanaat. Ben öyle adam oldum. Zanaatkarım. Ticarete atıldım. Her şeyi de yaptım. Başarılı yaptım. Ama onun sayesinde yaptım. Sana desem al şu yorganı dik bakayım. Dikebilir misin? Getir bugünkü bakanları, en yüksek adamları. Diksin bakalım. Zanaat, zanaat. Okumak ayrı bir mevzu zanaat ayrı bir mevzu. 80 yaşındayım. 80 yaşına kadar neler yaptım? Bilerek kimsenin hakkını yemedim. Temiz çalıştım. Bizim yorgancılıkta, ufak bir anımı anlatayım yavrum. Yorgancılıkta çok hırsızlık olur.

 

Nasıl oluyor peki bu hırsızlık?

 

Şimdi kâğıt üzerinde proje vardır. O projeye göre dikeriz biz onu. İçine 3 kg pamuk koyacağımıza 2.5 kg pamuk koyarız. Bu birincisi. Dikişinde hilelik yaparız, iki. Yanlış olur. Onu anlamaz müşteri, üç. Birinci bambu koyulacağına ikinci bambu koyulur, dört. Hileleri var. Bilerek hilelik yapmış değilim. Bilmeyerekten olduysa Allah affetsin oğlum. Şimdi bir ustam vardı. İki ortaklar. Kantar 250 gr noksan tartıyor. Ustam sordu: Ne kadar tartıyorsun? Dedim, 10 kg usta. E dedi, “Bu 10 kilo 250 gram.” Dedim, 250 gr tantar eksik tartıyor ya! Siz demediniz mi bu 250 gram eksik tartıyor diye. O zaman 14 yaşında falanım. “Sana mı kalmış eşşoğlu” diyerek iki tokat vurdu bana. Böyle hiç gözünden ateş çıktığını bilir misin oğlum? Gözlerimden ateş fırladı. Köşede ağlaya ağlaya çok üzüldüm. O adamcağız yorgancı dükkanında öldü. 3 gün de dükkânda kaldı. Benim o günkü durumumda arabalarımı satsam servetini satın alırdım. Dükkânı da babasından kalmıştı ona. İbret ibret!

 

Sokaklarda görüyorsunuz. Siz gazetecisiniz oğlum. Tüm Türkiye’ye sesleniyorum. Sokaklarda öpüşüyorlar. Kızlar ağlaya ağlaya geçiyorlar. Utanmasam, “Kızım neden ağlıyorsun, bir derdin mi var?” diye soracağım ona. Ama korkuyorsun da çekiniyorsun da, birileri bir şey diyecek, yanlış anlayacak diye! Benim en büyük duam şu yavrum: Çalışan iyi adamdır. Çalışmayan, onun bunun malını hesap eder. Zengini istemez. Zenginden hep ver yiyeyim, ver yiyeyim. Gelir sana. Kaç kişi geliyor bana günde. Kurban olduğum Allah hiç eksiltmiyor. Elimden geldiği kadar kırmıyorum, elimden geldiği kadar veriyorum. Gönlünü yapıyorum. Gönderiyorum. Çalışan adam fakir değildir.

 

Ne zaman Gebze’ye adım attınız?

 

Ben Gebze’ye 1956’da geldim. Üç malzemeden ileri gelen bir şey. Yay, yüzük, iğne. Bütün sermayem buydu. Buraya kadar geldim. Bugünkü durumda kalbur üstüne çıkmışım. Allah, Cenab-ı Rabbim beni yanına alır. Nerede eski bir kap var, nerede eski şey var; toparlıyorum. Gençler bayılıyor buraya. Burayı da müze şekline koyuyorum. İbret alın diyorum. Babamdan, dedemden kalan eşyalarım var.  Dedemden bir tek sofra kaldı. Anamdan bakraç, kayınpederimden saat.

 

 

“BEN İŞ ADAMI DEĞİL, AMELEYİM!”

 

İsraf yapmayacaksın. Yiyeceğin kadar alacaksın. Tüm anne babalara sesleniyorum. Yiyeceği kadar masasının üstüne koysun ve onu yesin. Evinde bereket olmaz. Yollarda izlerde yiye yiye gidiyorlar. Biz büyüklerimizden böyle bir şey görmedik. Ama şimdi görüyorsunuz. Bunlar neden ileri geliyor? Çocuğunu alıp da güzel güzel yetiştiremediği için, vurgunlar boşanmalar, hırsızlıklar hep bunlardan ileri geliyor. Üniversite oku, ne okursan oku; benim için adam ol adam. Ben yanlışlığı, müsrifliği, hırsızlığı seven ve hak etmediği paraya alana düşmanım. Hak ettin mi alacaksın. Al. Onun için yavrum sizden ricam, siz bana geldiniz, iş adamı değilim ben ameleyim. Amele en büyük adamdır.

 

Çoban en büyük adamdır. Batman Valisi burada kaymakamdı. Muhterem, çalışan bir adam. Sayın Cumhurbaşkanımız onu Batman Valisi yaptı. Bir de rektörümüz vardı. Geçtiğimiz pazar günü onlar İstanbul’a geldi. Batman’ın yiyeceklerini, kültürünü tanıttılar. Beni davet ettiler oraya. İki oğlumla beraber gittik. Gebze’den kaç kişiyi davet etti? Mutluluk duydum. Ben devletime, milletime yardımcı olurum. Faydalı bir vatandaşım. Fakat faydalıların kıymetini bilsinler. Bir serseri ile bir iş adamı bir olabilir mi? Çalışan adamın uçan kuşa bile faydası vardır. Ağaç diker kuşlar gelir ondan faydalanır. 67 yıllık ticaret hayatımda ekonomi, ekonomi, ekonomi. Ben şuradan dışarı çıksam lambayı söndürürüm. İşçilerime devamlı söylerim. Su ve elektriğe düşmanım. İhtiyacın kadar açacaksın, kullanacaksın.

 

“25 LİRALIK PANTOLON GİYİYORUM”

 

Gençlere ve şu anki mevcut idarecilere ne gibi tavsiyeleriniz var?

 

İlk tavsiye ekonomi. Gençler şimdi yatak beğenmez, ev beğenmez, araba beğenmez. Şu olacak bu olacak. Bakın bir şey söyleyeyim. Kimse kızmasın bana. Ben 25 liralık pantolon giyiyorum. 50 liralık ceket giyiyorum. Ne olacak? Marka olacak? Marka hastasıyız. Ne olacak? Lüks olacak. Lüks olmak Müslümana yakışmaz bir kere. Temiz olacak, yamalı olacak.

 

Adam asgari ücretle çalışıyor. Çocuğun elinde 5 bin liralık telefon var. Böyle bir şey olabilir mi? Yanlış.  

 

Büyüklerimiz, o ondandır; bu bundandır dememeli. Allah’ın yolundan gitmeli. Allah’ın kanunlarına, devletin kanunlarına saygılı olalım. İnsanları sevelim, yanlışları düzelttirelim. Biz büyüklerin önüne geçemezdik. Şimdi 8-10 yaşındaki çocukların elinde sigara. Şurada bir okul var. Gidelim bakalım, sigara yuvası orası. Sen nasıl öğretmesin, nasıl anasın, nasıl babasın? Gençlere yazık günah. İlk önce ana baba sahip çıkacak evladına sonra devlet. Ahlak tamamen bozuldu. Avrupa’nın ahlakını aldık. İnsanlığımız ve Müslümanlığımız tamamen zayıflıyor. Desinlere hacca gidiyorlar, namaz kılıyorlar. Benim bütün niyetlerim, iyi olmak. Bir, Allah’ın dediğini yap. İki, peygamberin dediğini yap. Kadınlar da biraz kendilerini toparlasın. Kadın kadınlığını, erkek erkekliğini yapsın. Benim ailem. Allah nur içinde yatırsın. Her gün dua ederim. Ona da okul yaptırdım. Ana okulu. Neden? Bana böyle çocukları verdiğinden. Kayınvalidem 28 yıl benimle beraber yaşadı. Erkek oğlu yoktu. Kendi elimle toprağa koydum. Ben böyle bir insan olmuşum. Allah daha iyilerini nasip etsin.

 

“Şimdi bugünkü idarecilere yine söylüyorum. Meslek, meslek, meslek gençlere! Ben 55 kişi çalıştırıyorum şu anda. Bindiğim araba 30 bin liralık araba. Ben de o arkadaşlarım gibi kahvede oyun oynasaydım, yeseydim içseydim olmazdı. Ben de Allah’tan başka kimse yoktu. Ben sizlerle görüşemezdim. Sayın valim olsun, savcım olsun, kaymakamım olsun hepsi beni el üstünde tutuyor. Ne için tutuyorlar? Demek ki Allah’ın huzurunda iyiyim, kulun huzurunda da iyiyim yani. O yüzden çalışmak, çalışmak, çalışmak. Bugün kaç para kazandım? Bazı arkadaşlarım var. Ya bugün kazandım 100 lira. 99’unu yedim.”

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gebzeninsesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.